24 Ekim 2010 Pazar

Buruşuk ağızlı asker mektubu


Postacıların bile yolunu bilmediği köyler için mektuplar yazdım.hiç bir zaman geri gelmeyecek yağmurlarla yıkadım mektup kağıtlarını..Elimde pis kokan bir tavuk tüyü ve ters çevrilince dökülmeyen bir mürekkep okkası ile sabah kahvaltısındayım.Pis bir yağmur pencere kenarlarından yerlere dökülüyor.Bir kaç kara yüzlü bulut çirkin dişleriyle bana "nah" çekiyor.Ağlama pis yağmur....ağlarken çıkardığın ses içimi gıcıklıyor ve bir damlan kulak mememe değip süzülüyor..Ağlamaklı olduğunu zannediyorum ama birden sokak lambaları sönüyor...Çekil köşene hıçkır yağmur...
Karanlıktaki dostum ayışığına yürüyorum.sesini duymamak için kulaklıklarımı takıp ayağıma düşürdüğün damlaların sesini hayal ediyorum,birde topkekimi yemeye çalışıyorum..Topkekimi ıslatıosun,kes artık şunu!! sus artık yağmur..sus lütfen...Göz kapaklarım ağırlaşıyor,Kalemim eriyor bense sadece uzaktan bakabiliyorum...Çok uykum var ama uyurken canım daha çok sıkılıyor..Biraz daha ayakta kalmalıyım...Ölüme uykum geliyor ama kapılar şimdil
ik kapalı...Sadece resimlerine parmak basabildiğim şehir resimleri çiziyorum...Kara kalemle gökkuşağı çizip,bittiği yere hayyalerimi sakladğım sandığı koydum...şimdilik elimde sadece pizzanın bu dilimi var...soğumadan ye lütfen...Ben fazla kalamıcam...Cam önünde bir otobus bekliyorum...saatlerce yağmur altında beklediğin otobus tıka basa gelirde transit geçer ya.işte tam olarak onu istiyorum...Dışarda güneş vardu ve ben sadece biraz top oynamak istemiştim...çok fazlaymış...Hey!!! Zaman geliyomusun?..peki, sen gelmesende bekliyorum...

11 Eylül 2010 Cumartesi


Bugün bir şarkı yazdım ve söyledim.sadece sallanan ağaçlara dinlettim..bir sağa sola...Eklem yerlerimdeki çivileri söküp kağıtlara çaktım ve her kelime için bir dişimi feda ettim ve mektubum yarım kaldı.Sırf sen daha dikkatli oku diye kırmızıya boyadım zarfı..Ve bir mektup daha yazdım,sana ulaşmayanlara atfen..Bir posta ofisinin dört duvarı arasından, eski püskü bir çuvalın içinden bağırdım cümlelerimi..Sen hiç duyamıyorsun diye salladım çınar ağaçlarını..Gökten düşen üç tane elma vardı..hepsini bir bir bulup taksimdeki konteynırlara attım..Lanet olsun hala çok mutsuzum...
Ufak bir anın gözlerime kırmızı kurşun kalemini batırdı..Artık batık bakabilirim..
Ufak üst pencerelerde salıncaklar kurarım,rüzgarlı bir havada saçlarımıda savururum,Plastik mavi terliklerimide fırlatabilirim..Birtek orda rahatça üzülebilirim..Umumi tuvaletlerde hıçkırmadan ağlayabilirimde...yanlızca...orada...Yattığımız otların üstünden bulutlara hayallerimize benzettiklerimi anımsadım..Kahretsin parmağımı tüm bulutların arasına sokup hepsini darmadağın edebilirim...evet bir gun bunu yapıcam...sen ne kadar güçlü olduğumu gör diye baba...cam kırıklarından göz yaşlarımı saksılara saklarken elimin önünü kestim..elimin önü kesik elimden hiç birşey gelemiyor...gelemezzz bekleme lütfen...bu bir mektubun sonu değilki..zaten bende beklemiyorum...sus lütfen...

10 Eylül 2010 Cuma

Eskiler Çok Güzeldi


Ekmek kadar sıcak ama hemen soğuyup bayatlayanlar oldu.Sıcakken çok tatlı ama çabucak bitirilmesi gerekliydi.
kış aylarında fırından eve gidene kadar ısıttıkları günleri asla unutmadım.Bazen yağlayıp bazen tuzlayıp yedik.
Bir bardak soğuk su gibi her daim ihtiyacım olduğunda serinlediğim arkadaşlarım oldu.en hararetli anlarımda başımdan aşağı döktüm hepsini.Her yorgun anımda ilk aklıma gelenlerdi.kimi zaman uzakta oldular kimi zaman bi musluk kadar yakın.midem şişene kadar kana kana içtiklerime selamlar olsun. Değeri altın gibi gittikçe daha iyi anlaşılan dostlarım oldu.Yastık altında sürekli bi kaç tane bulundurulması gerekenlerden.Dar anlarında hemen seni genişleticek ve güvence olarak baktıklarım. şarap gibi her geçen gün biraz daha olgunlaşan kardeşlerim oldu.Raflarda ne kadar bekleselerde bir türlü tozlanmalarına izin vermediklerim. Boş arsa zannettiğim ama çabucak değerlenenler oldu.En güzel anılarımı ektim o boş arsalara...zamanla üzerlerine en sağlam inşaatları kurdum. Bazende,uzaktan gördüğün ama hiç gitmeyi düşünmediğin bir ada gibi çok geç keşfedilmiş tatil gibi insanlarım oldu.Asla batmayacak,Cep telefonlarının bile çekmediği, hep uzaktan seyrettikçe rahatladığım deniz manzaralı adalar...En acı verici olanıda asla yeteri kadar zamana sahip olamadıklarımdı. Hani Radyoda en sevdiğin şarkı çıkarda sevinirsin,tam sesini açtığında şarkı biter yaa,neden daha önce radyoyu kurcalamadım diye hayıflanırsın kendi kendine.işte öyle,aynen öyle bir şeydi.Eskiler çok güzeldi...Eskimeyenler ise yaz sıcağında tarlada çalışan bir karadeniz kadınının dolaptan aldığı,buz gibi kirazı gözlerini kısarak yeyip serinlemesi kadar keyif vericidir...Böyle insanları kazanmak en zor müsabakalardan daha yorucudur...Her anın tadını çıkarttığınız kişiler ve kafanızı kaldırdığınızda size gülen iki göz bulabildiğinizde siz yeteri kadar şanslısınız demektir(TAVSİYEM HEMEN MİLLİ PİYANGO ALMANIZ YÖNÜNDEDİR. BEN ALDIM AMORTİ ÇIKTI :P )..ESKİLER HER ZAMAN GÜZELDİR..

Birşey kaskatı kesilip duruyor yüzümde.yemek yerken,tv izlerken,çekirdeğin tuzunu emerken bir sessizlik oturuyor enseme.denizin dibindeki sessizlik,sabah yanlız uyandığında yatağındaki gibi bir sessizlik...ahhh ooo eskilerden sonraki sessizlik..Hiç bir hikaye yaşayamaz o sessizlikde.hıçkırarakda ağlanmaz.sessizlik elmada yiyemez.Her "ESKİ" koca koca kayalıklardan aşağı atıyor kendini...Her ESKİ anı intihar ediyor..Biz sadece Tepenin üstünden intihar edişini ve asla kavuşamayacağımız eskinin intihar başarısına üzülüyoruz...dünyanın en gecikmiş filmidir Eskiler...Hiç hatırlanamayan bir ruya gibi..Eski eskidir...hiç bir yerde adı değişik değildir..."Eski" şu an kadar sağlıklı değildir..Gittikçe hastalanan bir yaşlıdır..Bekledikçe dahada hastalanır...Zaman sadece gezinen bir ayna....Bende sırtında gezinen bir sessizliğimm..Eskiler kadar sessizim...ESKİLER ÇOK GÜZELDİ.....saygılar.. SNN KRÇ

24 Temmuz 2010 Cumartesi

KİRAZ BAHÇESİNDE KAYIP BİR AYAKKABI

Kiraz bahçelerinde ayakkabısını kaybeden adam...
Siyah tişörtüyle güneşe meydan okuyan, eli kürek tutan babam.Haber salmıştın fidanlarıma, 4 gözle 4 sene bekleyemeyen adam.Onlar yetişti sen yetişemedin ama...Kalemlerimin uçları kırıldı,falçatan yokmu uçlarını aç lütfen.
Boşuna arkana bakarak gitme.Bu gecede unutmucam seni, oysa içimdeki onca acıyı kahve fincanlarına dökerek ayağa kalkmıştım.Biraz daha bana gözlerinin beyazıyla bak diye kırdım su bardaklarımı...Daha kolay unutmalıydım,daha kolay alışmalıydım kazanlara dökülen göz kırmızısına.. ama nasıl onuda bilmiyorum...Bana tekrar türküler söyle lütfen..korkma büyümücem..ninniler bile buyutmedi beni...İkimizin oturduğu ağaç altında,ağzımda ufak bir saman çöpüyle yazıyorum hepsini..Sesini bir türlü silemedim.Bilirmisin alnındaki ufuk çizgilerinin arkasında görürdüm kendimi,öylesine yakın ve yarımdıkki..Ne Üzgün ne de mutlu...Soğan ekmek kadar basittik...Üvey canlara verdiğin bakışları hep çek yat altlarında saklamak isterdim.her gece yatmadan önce açıp altına baktığım çekyatların altında...Susma ne olur...Ama sen busun bilirim...Severdin susmayı...En çokda çalışırken susardın...Bende hep susarım..Konuşamam...Kahramanı yenilmiş bir çizgi film gibiyim..canavarlara karşı koruyacak biri kalmamış gibi...Yarım kalan masalımın mutsuz sonu gibi..Senden sonrada yarım kaldım...müzmim yarımım...Yırtılmış bir gazete parçasının işe yaramazlığı kadar yarımım...Yüreğimde gemiler yüzdürüyorum...Batsalar boğulacak gibiyim...Bu gece çok zor bir iş daha yapıp bunu sana yazıyorum."Nasıl ulaştırırımlar" la birlikte...Resmini çizemiyorum kağıtlara...Kızma bana lütfen..İstersen konuşturma..Hep kolay affetmişimdir seni..
Bir yerlere tutunsam ellerime basacaklar sanki...Tırnak uçlarıma iğneler batıyor...Deniz manzarama her gün bir bina daha dikiyorlar...Yüreğimden düşen molozları denizlere dökerim..Sen yeterki üzülme...Senin 2 gemin vardı...benimse rotasını şaşıran bir yelkenlim..Taşıyamadılar yüreğimi...
Ahhh babam ben neden buyuyemiyorum....
SENİN YÜREĞİNİ TAŞIYAMAZDI GEMİLER BİLE
BU YAZIM ARMAĞANIM OLSUN ..... .....'.

5 Haziran 2010 Cumartesi

RAFADAN ZAMAN


Ben aslında yeteneksiz buyucu muyum.geleceği elimdeki cam kesiklerine düşen göz yaşlarından öğrenebilirm..bi uzakta kalanları değiştirebilirim.birde kendimi.Sen hiç bir kucak ile,intihar eden yağmur damlalarını kurtardınmı.gene yapsana beni kurtarsana.çamurdan tırnaklarımla saç diplerine dokunabilirdim ama yanlız kalmamak için mazgalardan aşağı döküldüm.sokak köşelerinde ses sedasını kaybetmiş bir dilenci soğukluğu ile hayallerimden vazgeçebilirim.Hepsi yıldızların orda kalmış olmalılar.eğer ulaşmayı denersem ahşap kapımdan yıldızlara çıkan merdivenler çekişen canıma okuyabilir.nefesim bilekler gibi kırılabilir.insanlar omuzumdan akarken siyah kınaları çaldım duvarlara.tek tek kırıldı nazar boncuklarım.Acaba dilek ağacındaki kaç mendil örter gelecek endişeni.Öylesine kirli ve pasaklıyım ki soğuk süt bile beyazlatamaz ağzımı.ama hala mavi pantolonumun arka cebinde saklıyorum mektup sözlerini.bir avuç kelimeyi kağıtlara yapıştırdım.imza kısmına 100 verip üstüne tükürdüm rahatlatmadı.bozulan bir yemin tuttu kırılmış bileklerimden.bir asansörde, birde giderken sustum.kendimi ısırmamda yardımcı olan dişlerime minnettarım.birdeste odun attım gözlerime, dumanı kimseyi rahatsız etmedi.zaten kapalı kapılar ardından hıçkırıkları kim duyabilirdi.kim yağmurun tokat darbelerine kafa tutup yukarı bakabilirdi.bu cesaret birtek bendemi kaldı.Bana verdiğin rafadan zamanı buyutemedim.Gözlerimdeki rüzgarları savurduğum ellerimide gösterme kimseye...okumasınlar ellerimi.ŞŞŞŞŞTTT!!!.. Tekfurum ağlama.geriye alınmasından korkulan bir hediye kadar güzeldin hep.En çok sende seninle ağladım Tekfurum.Ama sabah uyanınca, sinemada, ençokda abimde ağlamak isterdim..Bir oldu,en buyuk pay babam ve oğlum un...Ve sen eğer kırmızı bakmasaydın bunları yazamazdım.Bak ne kadar değiştik.artık göremiyorum birşeyi.

3 Haziran 2010 Perşembe

BİRİ BENİ DUY

uzağında ışıkların sesinin yankılandığı daracık bayır altındaki sokak
çok şey gördüm çok şeye ağladım.gözlerimde arı gibi çalıştı.bal rengi gözlerimin tek nedenidir belkide.susuzlukdan kuru boğazım sesimi tırmalıyor.bugun yoksun.arkandan ağlamaya hazırım.bugunku maskemi klozete attım.artık ben olabilirm.Rahatım diyebilirim ama rahat bırakmayın beni. saklambaç oynarken oyunu aşırı ciddiye almışsınız.fısıltılarınızı duyuyorum.çığlıklarıma cevap verin.sobeleyin beni.gözlerimi yukarı diktiğimde elimi tutun.değiştirin şu kanalı.bana daha buyuk bir yastık verin.elimde kalmayanı verin.bana beni gene geri verin. bana bi oda verin.bi O olsun.ufak bir oda .O da olsun.O da o odada olsun.çok şey istemedim aslında.rabıtamızın çubuk kraker gibi kırılmamasını istedim.ağlayan gözlerimi ya sen ya da beslediğim kargalar durdurabilir.yapsana beni durdursana.kurdanlarla göz yaşlarımı kazısana.ön bahçemde çocuk parkları var kimin umrunda.arka kapım sağır sessizliğine çıkıyor.görebiliyor musun ...X... merhaba ben geldim.yuzunu bana tam çevir.oyuncaklarımı sakladığım bodrumun kilidi hanginizsiniz.hanginiz öpecek göz yaşlarımı.düşünmemek yetmiyor.hala seni dinliyorum.susma.kapı eşiğimde göz yaşlarına rastladım ve bir mektup okudum..ağlama.geri gelmeyecek olanı bilirim.işte bu senin vedandı.sesim gene çıkmadı.yardıma ihtiyacım var.biri sesimi duy.biriii ordamısın.alooo peki..

2 Haziran 2010 Çarşamba

CAN YAĞMASI

Kalbimin derinliklerinde ağlamadığım sadece bir köşem kaldı .boyumu aşan buğday tarlalarında düştüğüm çukur kırdı bileklerimi..Sadece düştüm zannetmiştim.ama ayağa kalkamadım.elimdeki oyuncak tozlara bulandı.Kedi gözlü güvercinler yakalayıp haberler saldım 4 bir yanlara ama onlar konuşmadılar.hep eksik kaldılar anne.O gün ölmek için hiçde güzel bir gün değilmiş.artık hiç birşey eskisi gibi olamazmış...yuksek tepelerde çömelip çubuk kraker yiyorum.ayaklarıma mayınlar bağlı.ayağa kalksam ölebilirim.hepinizi duyabiliyorum, sadece arkam dönük.sol kolumda 3 parmak boyunda bi el sıcaklığı.kafamı cevirmeden sadece el tırnaklarına bakma cesaretimin olduğu bir el."hadi dön" sözcüğünü ihtiva eden cevapsız çağrıların sırt kısmındayım.kemiklerim kırılıyor sessizlikden..herşeyim tam ama sadece birşeyim eksik.sürekli tamamlandıkça eksik kalan birşey...sadece bir hikayem kaldı anlatacak.dur onuda sen söyleme.yağmur sırasında camdan bakarken anlatabilirsin ancak.ben mi ben babayım beceremem yağmurda dışarıya bakmayı.ben sadece kulağımı omuzuma silip sessizce burnumu çekebilirim.gururlanmasın polyannam ben sadece gözyaşı kısmında yokum.alkışlamasın yavrularım.yuzumdeki iki ufak çukurda saklıyorum hepsini. sadece omuzun sıvazlanarak savaşa hazır hale getirildim.gözlerimdeki kırmızıyı çay tabaklarına döküp fal baktırdım.beni yıkan her neyse bulmak için gece gündüz donuk baktım.
pencerenden karşı kaldırımın soğuk taşlarına inen bakışların deşti benim buğday tarlamı.ilkkez 22 yaşımda üzerime yağmurlar yağdı.bir anne daha buldum ama senin gibisini bulamadım annem...hiç biri senin gibi okşamadı saçlarımı.ölü koyunlarla tanıştım.hiç biri senin gibi ısıtamadı kalbimi.kimsenin gözleri beni mutlu edemedi.O sadece gözleriyle bana karşı sokaktan iki kişiye yetecek kadar nişan alabildi.O gün oyuncaklarımı tahta karyolamın altında bıraktım.hala ordalarmı anne.Gözümdeki bebekler ağlarken nasıl olurda oyuncaklarımı uzaklarda unutabilirim.ölük oyunlarla vakit öldürmek zorundayım anne...içim üşüyor bana kimse hırkalar öremiyor.Rüya duvarlarım üstüme düştü, ölüyorum anne bana neden kızmıyorsun...

1 Haziran 2010 Salı

KALINTILARDAN

Anılarımın dar sokagına dogru bir yolculuga çıktım. bir daha asla gitmek istemicem emin ol...Kendimi nasıl yaktıysam kenti de alevler içinde bıraktım..Hafifletici hiç bir sebebim yok. Sadece siyah ve ölümsüz olduğumu biliyorum. Yalnız ve kimsesiz… Ayışığının gözlerimi açık bıraktığı bu gece pencereden dışarıyı seyrediyorum… Eğer karşı evde oturuyor olsaydın senin sabahların için begonyalar alırdım…Dünyanın bütün sabahlarına; uyanmak istemediğim uykumu anlatarak, gelişimi hızlandırır belki de zamansız aşk mektubuma ismini yazmayı başarabilirdim…İçimden bir ses “yazıyormusun” diye sordu..”Evet” dedim… Ama henüz adını yazamıyorum sayfalara.. Bazen her bekleyiş sessiz bir barınağa döndürür kalbini.. Durur ve “bana ne kadar uzakta acaba” dersin.. “Bana yine böyle aynı gelecek mi”Bunu sakın deme.. Diyemez kimse.
Suskunluğuna çareler arıyorum, sana ihtiyacım var.. Yenildiğimi duyacağım bütün sabahlar için… Üzülme.. Uyurum ve herşey geçer.Niye elini vermiyorsun?
Ve elini vermediğin için uzun kumsallarda dudaklarıma dokunup orda kalmadığın için o masum ülkeyi hayat vermeyecek kimseye, hayat cimri, hayat acımasız davranacak ellerinden korkanlara.. Bana kızma sadece sevilmek istedim.. Dışarda güneş vardı..
Neden anneannemin kuzu tüyü misafir minderlerini ateşe verdim… Neden depresyon ilaçlarıyla intihar ettim.. Sadece senin olan rüyaya sarılıp uyuyabilmek için..
Aşkın keşke mozart yanını sevseydim. Keşke.. O zaman yanmazdı canım.. Kızma bana! İstersen uyutma.. Seni hep affederim.. Sigaranın dumanı ciğerlerinin kokusuyla giderken bir iz bulurum asansörün aynasında.. Yalan çocuklarıyız,aşk diye inliyor sesimiz.. Sadece bu yüzden birbirimize dokunduğumuzda aldığımız hazdan hızla kaçıyoruz..… Olsun.. Sen yine de gel..
Yoksa en aydınlık sokakta şiirimi çalmaya kalkan belki de bu yüzden benden nefret eden başkası mıydı? Korkulardan korkmadığımızı anlatmak için mi kırdık sokak lambalarını birer birer?
Sevdiğim şarkılar çalıyor ve her an ağlayabilirmişim gibi geliyor bana… Orda keşke deniz olsaydı diyorum.. Ayrılırken sana hiçbir şey anlatmadım.. Duracak ve bir kadeh gibi kırılan kalbini hissedeceksin.. Direksiyona yapışan ellerimden kayıp gözyaşlarını yollara dökeceksin diye…
Acımasızlığını son patikada bırakmıştın. Durgun bir nehir için herşeyi bırakmayı seçtin.
Ellerime bak! Eskisi gibi tutamıyorum gitarımı… İki tel arasına sıkışmış bir sözcük, bulana dek debeleniyorum… Sen bir ceza gibi, bir şeyler mahrum ettin ellerimi.. Herkesin dönecek yeri var, benimse ihanet eden anılarım

31 Mayıs 2010 Pazartesi

REKLAMLAR

Geri dön sensizlik yürürken sakız çiğnemekten daha zor
sen yeterki gel
her akşam eve bedava kola gelmesede olur
kalbim ayşe teyzesi gibi carttt etti
seni uzun süredir bulamadım
googleden sordum bilmedi
hacker ana yı çaresiz bırakan hadi geri gel
fillerin yüzüme değimesi hiç hoş olmuo
sen yeterki gel
karamel yerken masayı sallamanı bile umursamıyorum
hiç farketmez ara vermesende olur
böyleside yeter
sen yeterki gel
açlığımı ikramla da yatıştırırım
negrolarımın hepisini al hepsi senin olsun
içdiğin güzel çorbanın sırrı bizim çorbaydı
ayrıca kahvaltıda yediğimiz yağda terem yağdı
bütün sırlarım senin olsun gel
kalbim benecol kullanmak zorunda bırakma beni
çokomilk kimin umrunda aklımdan çıkmayan sensin
seninle ilk tanıştığımız günü hatırlıyomusn
yolda çarpıştık eti brownim yere düşmüştü
sen eti brownimi aldın bende kitaplarını topladım
reklam gibi yani
gittin gideli çamlıca bile ayıltmıyo beni
albeni yemek için senden başka sebebim kalmadı
beraber yediğimiz ve ismini sürekli unuttuğum şekerlemenin tadı hala
aklımda
didom diil sen gelsen yeter
dido diye seni çağırsam gelirmisn

hadi dön
bi biskrem versem dönermisn
dolgulu çubuklu hemde
dön
bak bütün son rondolarımı sana ayırdım

İÇ AÇILARIM

Seni bulduğum yere götürecek bir ayna aradım.sen bakmasanda Hala aynaya kırmızı bakıyorum .kilometrelerce öteden düşen gözyaşlarımı duyabiliyor musun. hıçkırıklarımın boğazında düğümlendi gözyaşlarım.Hıçkırsam gidersin, hıçkırmassam ölürüm. Aklımın sadece bi ucunu ve yüzümün diğer yanını sende bıraktım.yüzümün yarısıyle hep yarım öyküler anlatırım.peki ya sen yarım dudaklı bi adamı öpmek istermisin.Bensiz Daha fazla uyuma lütfen.en karanlık gecemde bile sensiz uyayamıyorum.herkes "herşey yolunda" diyor ama ben hala gözlerimi kapatamıyorum. Bu günbatımı değildi bizim sonumuz.Ağladığımı birtek yağmurlar gizliyor.peki ya siz güneşli günler.yatağımın altındamısınz hala. Güneş bir kezde bizim için batacak.sokaklar uyuduğunda biz tekrar hayal kırıklarımızı denize döküyor olacağız.itiraf et senin kadar sevilmedim.en çok televizyonda, sinemada, okulda, sokakta ve sende ağladım
gitarımın sesi kısık.masamın boynu bükük.sandalyemin sırtı dönük.yatağım bile artık sarılmıyor odunsu bedenime.
.çok fazla kanıyorum uzak durma benden.Nefesinin kokusu burnumu titretiyor,aşk iki de bir ellerimi tutmak istiyor.Bana ellerimi geri verme.tırnaklarım avuç içlerime batıyor.
Sana bi itirafta bulunuyorum. Seni hiç düşünmedim ! Sadece aklımdan geçirdim.
Eger düşünseydim çıkamazdım gene işin içinden.Bugün sana bi şiir yazıcam.Herkese okuycam.sonra seni bulucam.Kalbinin en karanlık odasına kitlediğin acıyı öpücem.cehennemi sevmekten başka elimde insanca kalan ne var ki.cehennemi ruhu hala üşüyenler için istiyorum, kendi kötülügümü istiyorum, son bir defa ara istiyorum
Kabuklarımız bile değişti aşkım.ama hala göremeyecek kadar sahteyiz.Lütfen...Benden kimseye bahsetme.. Nasıl sevdiğimi hayal ederler seni.Kıskanırım.Unut o'nu evlat diye yazdı reçeteme doktor sabah,öğlen,akşam aşk karınla....Haydi bir derin nefes daha al ve unuttuğumuz şarkının içinden bana doğru gel.Gözyaşların ellerime değiyor.ağlama!!İçimin tünellerinde yolumuzu kaybettik hayatım.el feneriyle dahi yol bulamadık.defalarca geldik buraya ama hala kayıbız.bağlıyız birbirimize ama önce sen gidiyorsun sonra hepimiz..sonra hepimiz..
göğsün cesaretten yanıyor mu diye sormuştum sana , oysa kış geliyomuş haberim yok,,,,bakıştı gülerek gözleriyle öperek ... bu öyle bir aşktı ki yok olmazdı ölerek.Sensiz köşeme çekilip yokluğunu kucaklasamda hala sırtıma kar yağıyor.

HATIRSIZ İŞKENCE

Silahıma aldığım son kurşunla aynı yataktayım elini sımssıkı tuttum.benden ayrılmaması için önünde ağladım.hatırsız işkencelerin nerdeler hepsini bi kum fırtınasında mı kayıp ettin gene yoksa.aynaya bakarken yuzumun diğer yanıda kırıldı ve bende bunuda görebilirdim gözüme parmak sokmana gerek yoktu.
Odamda birtek hayallerimin kırık parçaları ve bana psikolojisiz gülümseyen yuzunun silüeti kaldı.elimi birkez sallasam silebilirmiym butun bu şakayı.
Hüzünle dolu bavulumu kaldırım taşlarının altına sakladım aşkım.bigün benden hiç beklemediğin kadar sade ve sakin çıkıcam karşına.İşte o zaman avazını sırtıma yuklercesine seslenebilirsin bana.Nede olsa ben beceremiyorum sevgili.Ne olur alkışlamayın ben hala başaramıyorum.Kelimelerimin canı sıkkın her harf bi sitem sevmeyi beceremedin sevgili Çık artık şiirimden .bütün kahkahalarımı sırt çantanda sakla.parmaklarım kanayana kadar buğulu camlara adını yazdım.kirlenmesin ellerin.elimi en son sırrını tutar gibi tutma artık.yitemeden gitmen hiç birşeyi değiştirmezki biz artık istanbul kadar güzel değiliz.Rujunu parlak çantandan son kez çıkar buğulu camlardaki adının üstünü karala.bizim hikayemiz bu Ne varmış Ne yokmuşla başlayan bi varmış birden yokmuşla biten.Biz hep istanbuldan daha güzeldik.ve seni hiç kırmadımki kim uydurmuş olabilir bu yalanı.kalp sızıntımı avuçlarıma yazdım.elimdeki kader kalıntılarınıda sokaktaki falcıya sattım..parmaklarım bunları yazdı sen her harfimi sil parmaklarımdan.içimde kalan en son nefesimle koşsamda aklımın peşinden , kalbime oturan koca şiiri affettim senide affederim sevgili…

SAKİN DENEME

Korelen aklımın hiçbir ucunu arkamda bırakmadım.bazen öylesine haklı hissediyorum ki kendimi savunmak bile çok sıkıc oluyor.sonu hiç olan yollarda arkamda diktatör vari iki gözle yeteri kadar olmayan iyimi arıyorum.düşürdüğüm kalp kıymıklarına basarak.bu rüzgarı kim geri çevirebilirdiki.her zaman bana bir şey vermen için beklerken teflon kalbim hiç bişey hissetmemiş oysa.Önce sevdiklerini öldüren bi katilim ben.tüm soğukluğumla yuruyorum.Aslında nasıl öleceğimi hiç düşünmemiştim fakat birden aklıma geldim.artık beynime bulaşan bu virüsle yaşıyorum.Nede olsa her şeyin sonunda hüzünsüz bir veda var.Artık ben oyun bozuyorum ateşimi yukselten bakışlarını toprağa gömüm ayakkabımla iz yapıyorum.bu kusursuz karmaşada yılan gibi kıvrılan otoyol ışıklarını rehber olarak seçtim. hatırlamak dışında bir mucizem yok. birşeye inandım. birşeye ve sadece bir kere ağlayarak dansettim. nerem varsa insan kalan... işte orasi acitiyor. bir dilenci gibi yalvariyorum yine de yanit vermiyor aynalar... bir dilenci gibi yalvarıyorum yine yanıt vermiyor sözcükler.. sözcükler bana kazık attı. yüzünü, geçen yaz denizden çaldığım taşla tem yoluna çizdim. göğsün cesaretten yanıyor mu diye sormuştum sana , oysa kış geliyomuş haberim yok,,,,bakıştı gülerek gözleriyle öperek ... bu öyle bir aşktı ki yok olmazdı ölerek…Depremde kurtarılacak ilk şeydi bakışların ama sen kanımı taşıyan bardağı devirdin.ama merak etme ölmüyorum…

GAZLA BENİ İLHAM

Hafif makyajlı cümlelerle konuştum.palyaço vari cevaplar aldım.çok sıradan bi mucizeydi inandığım her an olabilecek kadar basit.ölüm kadar doğal bi okdarda uzaktı düşündüklerim.vucut sıcaklığımı buzlarla soğutmayı denedim.kafamı suya sokup avazımı içimden kovdum. kirpiklerim gözlerime batana kadar ağladım.arkandan sallayacağım mendili kullanarak,hıçkırarak,yutkunarak.ıslak çimen kokusu ve yağmur sonrası toprak kokusunu çektim içime.bir nefesde çıktım sokağa. sırılsıklam olurcasına yurudum renksiz sokaklarn ucuz kaldırımlarında.kulağımda hep aynı tını vardı.”ah burada olsan çok güzel hala istanbulda sonbahar”.silüetin yanımdayken yazdıklarımı bir türlü beğenemiyorum bu defterimde yırtılmaya hazır son yaprak.gazla beni ilham.unutmaya bu kadar yakınken yarıda kalmamalı hiç bir şey.hatırlamamalı seni kalbim.hatırlama
sinirimi bütün yükümü verircesine aşağıya bastırdım. hatırlamak dışında bir garipliğim yok ama sana unutkanlığımı kullanarak en büyük intikamımı hazırladım.avucunda sımsıkı tuttuğun gülü çekip alırcasına alıcam kendimi ait olmadığım yerden.verdiğim her şeyi faizle geri alıyorum. canıma attığın ısırığı emerek geçirdim gecelerimi.avuç içimi duvarla öpüştürerek kurtuldum elimin terinden. Hiçbir şey güzel bitmeyen bir şey kadar hayal kırıklığına uğratmazmış.ama dediğim gibi ben teflon bir kalbe sahibim.

BAŞLATMAYIN POLYANNANIZA

Aşığım;
Bana seni hatırlatabilecek her şeye.
Pisliğe hatta.
Çamura.
Kabuk bağlamadan yeniden üstüne düştüğüm yaralarıma.
Yağmur kokusuna en çok.
Bakkaldan ekmek almaya gidip yarısını bitirip eve dönmeye.
Babamdan dayak yiyip evden kaçma hesapları yapmaya.
Annemi kandırıp okula gitmemelere.
Aşığım hastasıyım bağımlıyım.

Büyüyünce büyük adam olacaktım.
Hafta sonu saçma sapan bir parkta karı kız bakacaktım işte…
Olmadı kahveye gidecektim babam gibi.
Evet evet kahveye gidecektim
Sonra saatlerce gelmeyen bir iskambil kağıdı için paralayacaktım kendimi.
Çok ciddiyim böyle olmalıydım ben.

Elektrik kesilince ellerimle güvercin uçururdum kapkara duvarlarda halbuki
Bu kadar umutsuz değildim ben
Çaresizliğimin sebebi bana hiç gelmeyen bir kağıt olsa gerek.
Hayal kurmaya başladığımda
Gerçekleşmeyeceğini anlayamayacak kadar geri zekalıymışım küçükken...
- safta denebilir benim için sevemedim gitti şu pollyanna denen sürtüğü -
Olmadı işte ne yapalım arkadaş diyesim var şimdi kendime de
İşte o zaman pollyanna denen sürtük kızar diye korkuyorum.
Olmayan ne diye gelen sorular oluyor ara sıra.
Olanları anlatmaya başlayınca işimi kolaylaştırıyorum.
’’Bu sefer çok organize geldik golü atmamız an meselesi topu kaptırdık ve golü yiyoruz’’ diyor hayatımı anlatan spiker nedense her zaman
“yüzde yüz gol pozisyonu kemalettin vuruyor taç” gibi
değişik fantezileri de oluyor hayatımın.
Olmayınca olmuyor işte başlattırmayın şimdi pollyanna’ya...
Omadı işte…
Uçlu kalem aldığım için -ilkokulda- kızmıştı bana öğretmenimiz
Oysa lisede alay etmişti fizik hocası açacak aradığım için yazılıda.
O ara anladım dengesizliğimi
Fazla kalemi olan var mı?
Çocukken kumdan kaleler yapardım hafta sonları gittiğimiz deniz kıyısında.
Kum tanesi kadar küçüleceğim gelmezdi aklıma yıllar sonra
Hiç küçümsemedim de onları.
Acaba benden başka var mı her tanesini seven?

Bir yağmur damlası gibi yere düşüp savrulduğumda dört bir yana büyüdüğümü anladım
Yağmurlarımı biriktirip sel oldum kendimce
Hep bodrum katında yaşadığım hayatımın içine aktım bir gece yarısı.
Kendimi boğdum manasız kelimelerin içinde.
Hep anlamsız insanlara takıldı gözlerim.
Kumdan kalelerimi yıkan yüzler tanıdım.
Çocukluğuma uzak gereksiz şehirlerde
Gereksiz yaşayacağımı anladım kısacası.

Sen hiç bir aynanın karşısına bir ayna daha koyup aralarında kendine baktın mı?
Arada kalmak ne kadar zor durumda bıraktı anladın mı ?
Hiç olduğunu gördün mü iki aynanın arasında?
Derine indikçe daha dikkatli bakınca aslında olmadığını farkettin mi ?
Ağladın mı bunu görünce?
Üçledin mi aynaları?
Arttığını gözlemlediğinde karma karışık olup kararsız kaldın mı ölümle yaşam arasında?
Arkamda ölüm
Önümde çocukluğum
Arada kalmışlığın ezik halidir şu an yaşadığım.
Aşığım ben çocukluğumu geri getirebilecek her şeye.
Anlamına hayatın saçma sapanlığına.
Arada kalmışlığına zamanın ve ıslaklığına bakışların.
Ah nerde benim yağmur damlası çocukluğum?
Parçalanıp sokaklarda sel olacaktık diğer çocukluklarda

KENDİLİĞİMDEN BİR PARÇA YAZDIM

içimdeki o ufak çocuk...Yüreği cıvıl cıvıl,sağ ayağındaki çorabı yırtık.yuzuyse tozdan rengarenk olmuş...lastikden ayakkabıları nasılda güneş ışığını damgalamış bilemessin.bana sürekli kötü bi babası olduğundan bahsetti durdu...ağlamaktan gözleri kızarırmış.Üşürken kollarını hep tişörtünün içinde saklayıp, hayalleriyle düet şarkılar söyleyen.en sevdiği oyuncağı çamurdan yapılan ufak telsizcikler olan sesi titreyerek bana "Benim hiç oyuncağım olamadı.o yuzden beni en çok babamın aldığı pabuçlar sevindirirdi,birde annemin saçımı okşaması." dedi."neden böyle" diye sordu.neden böyle...
bilemedim.neden böyle...ama ben yapmadım dedim.biz yapmadık...bana tursil kutusundan çıkan misketlerini hediye etti.almak istemedim.artık onlara ihtiyacı yokmuş...Aldım...en güzeli beyaz, üstü mavi çizgili olanmış.en çok onu beğenirmiş...sustu..sustuk...hiç arkadaşıda yokmuş.belki arkadaş olabiliriz dedim..Güldü...Büyümek neden can acıtır die düşündük,yaşlanmak acaba bu yüzden mi çökertir insancıkları. ufuk çizgisini gösterdi ufak parmaklı, pis tırnaklı çocuk...hayallerini orda saklarmış.hayallerin ne kadar uzaksa, sana o kadar yakındır.dünya yuvarlak biliyorsun sen bunu..yılma.göz yaşların kirli yuzune yol yapmasın.çorabın sökük, buyudukçe aklın da sökülmesin...tırnakların kararmış varsın kirlensin..dizlerindeki kabuk yaralarını kopartmak çok mu kolay gelir...her yarayı koparıp atamazsın...atamıcaksın...
Sen oyunun dışında kalma.Kaldır güneşe başını...Arkana bakma sakın... ayağı kayan yıldız sen olma,Daha sert bas .rafadan gözyaşlarını ve akan burnunu son kez kolunda sil.bırak insanlar sokaklara tükürsün,bırak hayvanlar eziyet görsün,bırak insanlar acıma duygularını sonsuzluğa bıraksınlar ama annenin hıçkırmasına izin verme... artık uyumak uyutulmak istiyorum yada artık yaşlanmak belki.ama sen başka biri ol..başka biri yap beni..ben senim.ama sen ben olma çocuk...

HAYRANIM SİZE...

Pes de rakip tanımayan gençlik
elma dilim patates
Abimin ara pasları
gazetelerin verdiği karton evleri yapıştırmaya çalışırken balici olan nesil
evin en küçük çocuğu olmak
eşşek kadar olup hala çizgi film seyretmek
sobalı evde büyümüş çocuk
sobada kızaran ekmek
yastığın altına kolunu sokarak uyuyanlar
afrikada oynanan oyunlar
dantel sevmeyenler
pilli fotoğraf makinası
bmw 320i
kaybolan çay kaşıkları
iki eli doluyken elektrik düğmesini burnuyla açıp kapatan insan
ağızda patlayan şeker
ütüsüz giyinenler derneği
hiç normal arkadaşı olmayan insan
dell den başkası yalan
terli fenerbahçe forması
meybuz
Faber castell siyah
ingilizce küfürler
saç taramayanlar
44.5 numara ayakkabı
aynı şarkıyı üst üste 100 kere dinleme manyaklığı
bencil futbolcu
deplasman otobusu
çaprazdan ayakiçi plaseler
torrent den film indirmek
10 parmak yazamamak
Çubuk kraker ve dibi
dibi tutmuş pilav
Hattrick
golun adı asistin tadı
kuru ekmek soğan
spontane espriler
küçük esnaf
sınava son gece çalışmak
radiohead
sabah uykusu
öğlen kahvaltısı
deniz manzarası
paranoid android
çamurla heykel yapmak
90lar
prison break
taze ekmek kokusu
yağmurda yürümek
iki ekmek bi süt
şeftali suyu
Anne terliğinin tadı
radyodan maç dinlemek
patlıcan musakka
sütlü nuriye
çikolota kaymak
ezan sesi
ismini yazıp çıkmak
Baba harçlığı
burnunu koluna silen pasaklı çocuklar
kısık ses
müzik eşliğinde yolculuk
toplu kahkaha ayin
0.5 uçlu kalemi
Umay umay
Duran top golleri
çekirdeği bıkana kadar değil bitene kadar yiyenler
eti cin e bayılanlar
toplu organizasyonlar
çocuk ağlama sesine dayanamayanlar
otobusde yanındakiyle konuşmayanlar
tereyağı
çimenlerde yuvarlanmak
pastayı işaret parmağıyla test edenler
ranzanın üstü