
Postacıların bile yolunu bilmediği köyler için mektuplar yazdım.hiç bir zaman geri gelmeyecek yağmurlarla yıkadım mektup kağıtlarını..Elimde pis kokan bir tavuk tüyü ve ters çevrilince dökülmeyen bir mürekkep okkası ile sabah kahvaltısındayım.Pis bir yağmur pencere kenarlarından yerlere dökülüyor.Bir kaç kara yüzlü bulut çirkin dişleriyle bana "nah" çekiyor.Ağlama pis yağmur....ağlarken çıkardığın ses içimi gıcıklıyor ve bir damlan kulak mememe değip süzülüyor..Ağlamaklı olduğunu zannediyorum ama birden sokak lambaları sönüyor...Çekil köşene hıçkır yağmur...
Karanlıktaki dostum ayışığına yürüyorum.sesini duymamak için kulaklıklarımı takıp ayağıma düşürdüğün damlaların sesini hayal ediyorum,birde topkekimi yemeye çalışıyorum..Topkekimi ıslatıosun,kes artık şunu!! sus artık yağmur..sus lütfen...Göz kapaklarım ağırlaşıyor,Kalemim eriyor bense sadece uzaktan bakabiliyorum...Çok uykum var ama uyurken canım daha çok sıkılıyor..Biraz daha ayakta kalmalıyım...Ölüme uykum geliyor ama kapılar şimdil

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder