5 Haziran 2010 Cumartesi

RAFADAN ZAMAN


Ben aslında yeteneksiz buyucu muyum.geleceği elimdeki cam kesiklerine düşen göz yaşlarından öğrenebilirm..bi uzakta kalanları değiştirebilirim.birde kendimi.Sen hiç bir kucak ile,intihar eden yağmur damlalarını kurtardınmı.gene yapsana beni kurtarsana.çamurdan tırnaklarımla saç diplerine dokunabilirdim ama yanlız kalmamak için mazgalardan aşağı döküldüm.sokak köşelerinde ses sedasını kaybetmiş bir dilenci soğukluğu ile hayallerimden vazgeçebilirim.Hepsi yıldızların orda kalmış olmalılar.eğer ulaşmayı denersem ahşap kapımdan yıldızlara çıkan merdivenler çekişen canıma okuyabilir.nefesim bilekler gibi kırılabilir.insanlar omuzumdan akarken siyah kınaları çaldım duvarlara.tek tek kırıldı nazar boncuklarım.Acaba dilek ağacındaki kaç mendil örter gelecek endişeni.Öylesine kirli ve pasaklıyım ki soğuk süt bile beyazlatamaz ağzımı.ama hala mavi pantolonumun arka cebinde saklıyorum mektup sözlerini.bir avuç kelimeyi kağıtlara yapıştırdım.imza kısmına 100 verip üstüne tükürdüm rahatlatmadı.bozulan bir yemin tuttu kırılmış bileklerimden.bir asansörde, birde giderken sustum.kendimi ısırmamda yardımcı olan dişlerime minnettarım.birdeste odun attım gözlerime, dumanı kimseyi rahatsız etmedi.zaten kapalı kapılar ardından hıçkırıkları kim duyabilirdi.kim yağmurun tokat darbelerine kafa tutup yukarı bakabilirdi.bu cesaret birtek bendemi kaldı.Bana verdiğin rafadan zamanı buyutemedim.Gözlerimdeki rüzgarları savurduğum ellerimide gösterme kimseye...okumasınlar ellerimi.ŞŞŞŞŞTTT!!!.. Tekfurum ağlama.geriye alınmasından korkulan bir hediye kadar güzeldin hep.En çok sende seninle ağladım Tekfurum.Ama sabah uyanınca, sinemada, ençokda abimde ağlamak isterdim..Bir oldu,en buyuk pay babam ve oğlum un...Ve sen eğer kırmızı bakmasaydın bunları yazamazdım.Bak ne kadar değiştik.artık göremiyorum birşeyi.

3 Haziran 2010 Perşembe

BİRİ BENİ DUY

uzağında ışıkların sesinin yankılandığı daracık bayır altındaki sokak
çok şey gördüm çok şeye ağladım.gözlerimde arı gibi çalıştı.bal rengi gözlerimin tek nedenidir belkide.susuzlukdan kuru boğazım sesimi tırmalıyor.bugun yoksun.arkandan ağlamaya hazırım.bugunku maskemi klozete attım.artık ben olabilirm.Rahatım diyebilirim ama rahat bırakmayın beni. saklambaç oynarken oyunu aşırı ciddiye almışsınız.fısıltılarınızı duyuyorum.çığlıklarıma cevap verin.sobeleyin beni.gözlerimi yukarı diktiğimde elimi tutun.değiştirin şu kanalı.bana daha buyuk bir yastık verin.elimde kalmayanı verin.bana beni gene geri verin. bana bi oda verin.bi O olsun.ufak bir oda .O da olsun.O da o odada olsun.çok şey istemedim aslında.rabıtamızın çubuk kraker gibi kırılmamasını istedim.ağlayan gözlerimi ya sen ya da beslediğim kargalar durdurabilir.yapsana beni durdursana.kurdanlarla göz yaşlarımı kazısana.ön bahçemde çocuk parkları var kimin umrunda.arka kapım sağır sessizliğine çıkıyor.görebiliyor musun ...X... merhaba ben geldim.yuzunu bana tam çevir.oyuncaklarımı sakladığım bodrumun kilidi hanginizsiniz.hanginiz öpecek göz yaşlarımı.düşünmemek yetmiyor.hala seni dinliyorum.susma.kapı eşiğimde göz yaşlarına rastladım ve bir mektup okudum..ağlama.geri gelmeyecek olanı bilirim.işte bu senin vedandı.sesim gene çıkmadı.yardıma ihtiyacım var.biri sesimi duy.biriii ordamısın.alooo peki..

2 Haziran 2010 Çarşamba

CAN YAĞMASI

Kalbimin derinliklerinde ağlamadığım sadece bir köşem kaldı .boyumu aşan buğday tarlalarında düştüğüm çukur kırdı bileklerimi..Sadece düştüm zannetmiştim.ama ayağa kalkamadım.elimdeki oyuncak tozlara bulandı.Kedi gözlü güvercinler yakalayıp haberler saldım 4 bir yanlara ama onlar konuşmadılar.hep eksik kaldılar anne.O gün ölmek için hiçde güzel bir gün değilmiş.artık hiç birşey eskisi gibi olamazmış...yuksek tepelerde çömelip çubuk kraker yiyorum.ayaklarıma mayınlar bağlı.ayağa kalksam ölebilirim.hepinizi duyabiliyorum, sadece arkam dönük.sol kolumda 3 parmak boyunda bi el sıcaklığı.kafamı cevirmeden sadece el tırnaklarına bakma cesaretimin olduğu bir el."hadi dön" sözcüğünü ihtiva eden cevapsız çağrıların sırt kısmındayım.kemiklerim kırılıyor sessizlikden..herşeyim tam ama sadece birşeyim eksik.sürekli tamamlandıkça eksik kalan birşey...sadece bir hikayem kaldı anlatacak.dur onuda sen söyleme.yağmur sırasında camdan bakarken anlatabilirsin ancak.ben mi ben babayım beceremem yağmurda dışarıya bakmayı.ben sadece kulağımı omuzuma silip sessizce burnumu çekebilirim.gururlanmasın polyannam ben sadece gözyaşı kısmında yokum.alkışlamasın yavrularım.yuzumdeki iki ufak çukurda saklıyorum hepsini. sadece omuzun sıvazlanarak savaşa hazır hale getirildim.gözlerimdeki kırmızıyı çay tabaklarına döküp fal baktırdım.beni yıkan her neyse bulmak için gece gündüz donuk baktım.
pencerenden karşı kaldırımın soğuk taşlarına inen bakışların deşti benim buğday tarlamı.ilkkez 22 yaşımda üzerime yağmurlar yağdı.bir anne daha buldum ama senin gibisini bulamadım annem...hiç biri senin gibi okşamadı saçlarımı.ölü koyunlarla tanıştım.hiç biri senin gibi ısıtamadı kalbimi.kimsenin gözleri beni mutlu edemedi.O sadece gözleriyle bana karşı sokaktan iki kişiye yetecek kadar nişan alabildi.O gün oyuncaklarımı tahta karyolamın altında bıraktım.hala ordalarmı anne.Gözümdeki bebekler ağlarken nasıl olurda oyuncaklarımı uzaklarda unutabilirim.ölük oyunlarla vakit öldürmek zorundayım anne...içim üşüyor bana kimse hırkalar öremiyor.Rüya duvarlarım üstüme düştü, ölüyorum anne bana neden kızmıyorsun...

1 Haziran 2010 Salı

KALINTILARDAN

Anılarımın dar sokagına dogru bir yolculuga çıktım. bir daha asla gitmek istemicem emin ol...Kendimi nasıl yaktıysam kenti de alevler içinde bıraktım..Hafifletici hiç bir sebebim yok. Sadece siyah ve ölümsüz olduğumu biliyorum. Yalnız ve kimsesiz… Ayışığının gözlerimi açık bıraktığı bu gece pencereden dışarıyı seyrediyorum… Eğer karşı evde oturuyor olsaydın senin sabahların için begonyalar alırdım…Dünyanın bütün sabahlarına; uyanmak istemediğim uykumu anlatarak, gelişimi hızlandırır belki de zamansız aşk mektubuma ismini yazmayı başarabilirdim…İçimden bir ses “yazıyormusun” diye sordu..”Evet” dedim… Ama henüz adını yazamıyorum sayfalara.. Bazen her bekleyiş sessiz bir barınağa döndürür kalbini.. Durur ve “bana ne kadar uzakta acaba” dersin.. “Bana yine böyle aynı gelecek mi”Bunu sakın deme.. Diyemez kimse.
Suskunluğuna çareler arıyorum, sana ihtiyacım var.. Yenildiğimi duyacağım bütün sabahlar için… Üzülme.. Uyurum ve herşey geçer.Niye elini vermiyorsun?
Ve elini vermediğin için uzun kumsallarda dudaklarıma dokunup orda kalmadığın için o masum ülkeyi hayat vermeyecek kimseye, hayat cimri, hayat acımasız davranacak ellerinden korkanlara.. Bana kızma sadece sevilmek istedim.. Dışarda güneş vardı..
Neden anneannemin kuzu tüyü misafir minderlerini ateşe verdim… Neden depresyon ilaçlarıyla intihar ettim.. Sadece senin olan rüyaya sarılıp uyuyabilmek için..
Aşkın keşke mozart yanını sevseydim. Keşke.. O zaman yanmazdı canım.. Kızma bana! İstersen uyutma.. Seni hep affederim.. Sigaranın dumanı ciğerlerinin kokusuyla giderken bir iz bulurum asansörün aynasında.. Yalan çocuklarıyız,aşk diye inliyor sesimiz.. Sadece bu yüzden birbirimize dokunduğumuzda aldığımız hazdan hızla kaçıyoruz..… Olsun.. Sen yine de gel..
Yoksa en aydınlık sokakta şiirimi çalmaya kalkan belki de bu yüzden benden nefret eden başkası mıydı? Korkulardan korkmadığımızı anlatmak için mi kırdık sokak lambalarını birer birer?
Sevdiğim şarkılar çalıyor ve her an ağlayabilirmişim gibi geliyor bana… Orda keşke deniz olsaydı diyorum.. Ayrılırken sana hiçbir şey anlatmadım.. Duracak ve bir kadeh gibi kırılan kalbini hissedeceksin.. Direksiyona yapışan ellerimden kayıp gözyaşlarını yollara dökeceksin diye…
Acımasızlığını son patikada bırakmıştın. Durgun bir nehir için herşeyi bırakmayı seçtin.
Ellerime bak! Eskisi gibi tutamıyorum gitarımı… İki tel arasına sıkışmış bir sözcük, bulana dek debeleniyorum… Sen bir ceza gibi, bir şeyler mahrum ettin ellerimi.. Herkesin dönecek yeri var, benimse ihanet eden anılarım